Genel Başkanımız Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu, TBMM Genel Kurulunda, 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinin son konuşmaları oturumunda genel kurula hitap ederek partisinin bütçe politikalarına dair görüşlerini dile getirdi.

TBMM’de gerçekleştirilen 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinin son konuşmaları oturumunda genel kurula hitap eden Genel Başkanımız Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu, “Faize dayalı ekonomi sistemi reel sektörü değil, finans sektörünü âbâd eder; üretimi değil, tüketimi teşvik eder; istihdamı değil, işsizliği artırır; kronik yoksulluğa, alın teri ve emeğin sömürüsüne yol açar.” dedi.

Konuşmasına Pençe Kilit Operasyonlarında PKK ile girdikleri çatışmalarda hayatını kaybeden askerleri anarak başlayan Yapıcıoğlu, “Bir gün arayla meydana gelen menfur terör saldırılarında Çorum, Denizli, Elazığ, Gaziantep, İzmir, Malatya, Manisa, Mardin, Sinop, Tokat, Yozgat ve Zonguldak illerimize ateş düştü. Bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine, arkadaşlarına ve sevenlerine sabırlar diliyorum. Memleketimizin huzuruna kurşun sıkanları ve kardeşliğimize yönelik her türlü terör eylemini lanetliyorum. Milletimizin huzurunu ve kardeşliğini hedef alan kurşundan daha ağır sözleri de kınıyorum. Birliğimize sıkılan her kurşun siyonizme ve küresel emperyalizme hizmettir.” dedi.

“Sosyal adaletin tesisi ancak kamu kaynaklarının adil yönetimi ve hakça paylaşımı ile mümkündür”

TBMM’de devam eden bütçe görüşmeleri ile ilgili konuşan Yapıcıoğlu, “Türkiye’nin 2’nci yüzyılının ilk bütçe görüşmeleri tamamlanmak üzere... Bütçe sadece ekonomiye dair birtakım rakamlardan ya da cetvellerden ibaret değildir. Bütçe, devletin yönetim felsefesinden eğitim anlayışına, alın teri ve emeğin korunup korunmadığından, gelir dağılımı ve vergilendirmede adaletin sağlanıp sağlanmadığına kadar birçok konuda somut bir perspektif ortaya koyar. Sosyal adaletin tesisi ancak kamu kaynaklarının adil yönetimi ve hakça paylaşımı ile mümkündür. Bu bağlamda bütçe yönetimi oldukça önemlidir. Dolayısıyla Türkiye’nin 2’nci yüzyılının inşasına, başta gelir dağılımı ve vergilendirmede adalet olmak üzere bir bütün olarak sosyal adaletin tesisi ile başlanmalıdır.” ifadelerini kullandı.

“Kapitalist ekonomi modelinde faiz önemli bir sömürü aracı olarak işlev görmektedir”

Kapitalist ekonomi modelinde faizin önemli bir sömürü aracı olarak işlev gördüğünü belirten Yapıcıoğlu, “2003 yılından bu yana faiz giderlerinin bütçeye oranı yıllara göre kademeli olarak yüzde 41’den yüzde 11’e kadar düşmüştür. Aynı şekilde faiz giderlerinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranı da son 20 yılda bariz bir şekilde azalmıştır. Hakkı teslim etmek babında, bunu önemli bulduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum. Türkiye’nin 2024 yılı bütçesinden yapılacak faiz harcamaları, bütçenin yüzde 11,31’ine denk gelen 1 trilyon 254 milyar TL olarak tahmin edilmektedir ki; bu da çok ciddi bir rakamdır. 2023 yılı şubat ayında meydana gelen depremlerde hasar gören bölgelerin yeniden imarı, depremin etkilerinin ortadan kaldırılması ve afet risklerinin azaltılması amacıyla 2024 yılı bütçesinden 1 trilyon 28 milyar TL kaynak ayrılmıştır. Bu da demek oluyor ki 11 ili ve 14 milyon insanı etkileyen depremin yaralarını sarmaya yetecek kadar büyük bir meblağ, hatta daha fazlası sadece faiz ödemelerine gidecektir.” dedi.

“Faize dayalı ekonomi sistemi reel sektörü değil, finans sektörünü âbâd eder”

Yapıcıoğlu, “Elbette ki sorun tek başına bu yılki faiz harcamalarının ne kadar olduğu değildir. Biraz önce de belirttiğim gibi, son 20 yılda faiz harcamalarının bütçeye oranı bariz bir şekilde düşmüştür. Burada asıl sorun bir sömürü aracı olan faizin, mevcut ekonomi sisteminin yapısal ve vazgeçilemez bir parçası olarak kabul edilmesi ve bu şekilde işlev görmesidir. Sorun yapısal ve sistemsel bir sorundur. Buna çare bulunmadan sorunu kökünden halletmek mümkün değildir. Faize dayalı ekonomi sistemi reel sektörü değil, finans sektörünü âbâd eder; üretimi değil, tüketimi teşvik eder; istihdamı değil, işsizliği artırır; kronik yoksulluğa, alın teri ve emeğin sömürüsüne yol açar.” diye belirtti.

“Denk bütçe Anayasal bir zorunluluk haline getirilmelidir”

Denk bütçenin anayasa bir zorunluluk haline gelmesi gerektiğini vurgulayan Yapıcıoğlu, “Bu durum mutlaka düzeltilmelidir. Ancak bunun için borçlanmanın önüne geçilmesi ve denk bütçenin şart tutulması gerekiyor. Kamunun borçlanma ihtiyacı ve dolayısıyla faiz yükünün ortadan kaldırılması için tedbirler alınmalıdır. Yapılan bütçelerde gelir ve giderler denkleştirilmeli, gelecek nesillerin hayatını ipotek altına almak olan borçlanmaya son verilmelidir. Bize göre denk bütçe Anayasal bir zorunluluk haline getirilmelidir. Gelirlerin, beklentilerin altında kalması durumunda öncelikle giderler kısılmalı, zaruret halinde vatandaşlara ek bir yük getirilecekse, bu düzenleme ancak kanunla yapılabilmelidir.” ifadelerini kullandı.

“Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı daha fazla düşürülmelidir”

“2024 yılı bütçesiyle ilgili bir diğer önemli konu ise bütçenin, vatandaşların sırtına yükleyeceği vergi yüküdür.” diyen Yapıcıoğlu, konuşmasını şu cümlelerle sürdürdü:

“2023 yılında vergi gelirleri tahsilatının 4 trilyon 824 milyar 231 milyon 878 bin TL olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. 2024 yılında ise vergi gelirleri tahsilatının 8 trilyon 335 milyar 575 milyon 951 bin TL tutarında olacağı hesaplanmaktadır. Bu tutar 2023 yılı ile kıyaslandığında %72,8 oranında bir artışa tekabül etmektedir. Dolayısıyla vatandaşın sırtındaki vergi yükü artacaktır. Kamu harcamalarının finansmanının en önemli aracı vergilerdir. Ancak burada asıl sorun bu vergi yükünün vatandaşlar arasında paylaştırılması meselesidir.

2024 yılı bütçesine göre Gelir ve Kazanç Üzerinden Alınan (doğrudan) Vergilerin tutarı 2 trilyon 520 milyar 921 milyon 997 bin TL olarak hesaplanırken; yoksul ve zengin ayrımı olmaksızın herkesten alınacak olan dolaylı vergilerin tutarı ise 3 trilyon 415 milyar 701 milyon 963 bin TL’si Dahilde Alınan Mal ve Hizmet Vergileri olmak üzere 5 trilyon 322 milyar 209 milyon 036 bin TL’dir. Bütçe hazırlanırken Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz, haklı olarak dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının yüksek olduğunu ve bunun düşürülmesi gerektiğini söylemişti. Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı 2024 bütçesinde % 63,96’dır. Bu oranın 2025’te 63,18’e ve 2026 yılında da 62,61’e düşürülmesi hedefleniyor. Evet küçük bir düşüş var. Ancak dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı daha fazla düşürülmelidir. Bu, vergi adaleti için mutlaka yapılmalıdır.”

“En yüksek oranda vergiyi dar gelirliler ödemektedir”

Vergi politikalarına dair görüşlerini anlatmaya devam eden Yapıcıoğlu, “Adil bir vergilendirme sisteminde vatandaşa yüklenecek vergi yükü, serveti ve geliriyle orantılı olmalıdır. Bundan başka uygulanan vergi politikaları gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltan bir etki oluşturmalıdır. Türkiye’deki vergi sisteminde zahiren az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmaktadır. Ancak gerçekte durum tam tersinedir. En yüksek oranda vergiyi dar gelirliler ödemektedir. Tüketim malları ve hizmetlerden alınan dolaylı vergilerle maaş ve ücretlerden kaynakta kesilen vergilerin, toplam vergi gelirleri içindeki payı çok yüksektir. Hayatlarını devam ettirebilmek için kazançlarının tamamını harcamak zorunda kalan, böylece hem kazanırken hem de harcarken vergi veren dar gelirli vatandaşların aleyhine olan orantısızlık mutlaka düzeltilmelidir.” dedi.

“Kişinin oturduğu konutundan emlak vergisi alınmamalıdır”

Yapıcıoğlu, “Bunun için; Asgari ücretin üzerinde olan kazançlardan gıda, giyim, barınma, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlar için yapılan harcamalar düşüldükten sonra geriye kalan miktar vergilendirilmelidir. Haberleşme ve kültür harcamalarındaki vergi oranları makul seviyeye indirilmelidir. Kişinin oturduğu konutundan emlak vergisi alınmamalıdır. Vergi mevzuatı yeniden düzenlenerek basitleştirilmeli, vergi oranları düşürülerek tabana yayılmalıdır. Hiçbir üretim faaliyetine katılmadan ve risk de almadan sadece paradan para kazananlara tanınan vergi muafiyetlerine son verilmeli, mevcut vergi oranları artırılmalıdır. Ülke gelirinin yaklaşık yarısını, toplumun en üst gelir grubunda bulunan %20’lik bir kesimi almaktadır. Bu üst gelir grubu her dönem en yüksek payı alan kesimdir. Geriye kalan %80’lik kesim, gelirin diğer yarısını almaktadır.” ifadelerini kullandı.

“Alt gelir grubu ile en üst gelir grubu arasındaki uçurum kapatılmalı”

Vatandaşların yaklaşık yarısının yoksulluk sınırının altındaki bir gelire sahip olduğunu dile getiren Yapıcıoğlu, “En alttaki %20’lik dilimdekiler ise maalesef açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaya çalışmaktadır. Yoksulluk ve açlık sınırının altında bir gelire sahip kişilerin oransal olarak belli bölgelerde daha yüksek oranda olması da hesaba katıldığında, adaletsizliğin boyutları daha da büyümektedir. Bu adaletsizlik bir an önce giderilmelidir. En alt gelir grubu ile en üst gelir grubu arasındaki uçurum kapatılmalı, fark makul seviyeye indirilmelidir.” şeklinde konuştu.

“Sadece ülke ekonomisini büyütmeye kilitlenmiş bir iktisat anlayışını reddediyoruz”

“Merkezinde insan/insanlık olmayan, refahı topluma yayma amacından uzaklaşmış, sadece ülke ekonomisini büyütmeye kilitlenmiş bir iktisat anlayışını reddediyoruz.” diye vurgulayan Yapıcıoğlu, şunları söyledi:

“Fert başına GSMH bu günkü miktarın yüz misline çıksa dahi, toplumun açları ve fakirlerinin sayısında azalma olmuyorsa, bu ekonomik büyümenin aç ve yoksullar için hiçbir anlamı yoktur. Önemli olan gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırmak ve refahı tabana yaymaktır. Aksi halde ekonomik refah düzeyi artan kesimlerin; yoksulların haklarını, yeraltı ve yerüstü kaynakları ile tabiattaki hisselerini gasp etmiş olmalarına seyirci kalınmış olur. Uygulanan iktisat politikalarının insan merkezli olup olmadığının en önemli ölçütü üretilen değerlerin bölüşüm şeklidir. Aslan payını sermayeye veren kapitalist sistem küçük bir azınlık dışında halkın çoğunluğunu kronik yoksulluğa mahkûm etmektedir.”

“Fıtrata ve insani değerlere ters düşen iktisadî sistemlerin terk edilmesi zorunludur”

Sermayenin sadece zenginler arasında dolaşan bir varlık olmaktan çıkarılmasını belirten Yapıcıoğlu, “Ülkenin ekonomik bağımsızlığının sağlanması, yoksulluk ve mahrumiyetin kökten kazınması ve insanın ihtiyaçlarının, hürriyeti ve izzeti de korunarak giderilmesi için fıtrata ve insani değerlere ters düşen iktisadî sistemlerin terk edilmesi zorunludur. Bu bakımdan insanlığa huzur ve refah getirmeyen bu sistemlerin, temelden değiştirilerek yerine insanın refahını artırmayı hedefleyen, kapitalist ve sosyalist bakış açılarının aşırılıklarından uzak, vicdanları ve adalet duygusunu incitmeyecek bir ekonomi politikası uygulanmalıdır. Sermaye yalnızca zenginler arasında dolaşan bir varlık olmaktan çıkarılmalıdır, orta yol budur.” dedi.

Yapıcıoğlu son olarak “Son 20 yılda ileriye doğru atılmış doğru adımlarla birlikte yapılan yanlışları da görüyoruz. Sorumluluğumuz ve siyaset anlayışımız gereği yapılması gerekenleri de zaman elverdiği ölçüde dile getirmeye çalıştım. Genel kurulu selamlıyor 2024 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.” ifadelerini kullandı.