Haber dosyasını indirin
İndirMersin Milletvekilimiz Faruk Dinç, TBMM’de gerçekleştirdiği basın toplantısında, “Dün Irak’ta ve Afganistan’da, bugün Gazze’de yaşanan vahşet görüntüleri, sessiz kalınırsa yarın İslam dünyasının başka bir noktasına sıçrayacaktır. Ulusal menfaatlerini korumak için 10 aydır açıkça işlenen soykırım suçunu görmezden gelen bölge rejimleri, yarın bunun bedelini kendi ülkelerine yapılan saldırılarla ödeyecektir. Terör rejimi ve hamileri bugün durdurulmazsa yarın tüm bölge için çok geç olacaktır.” dedi.
TBMM’de gerçekleştirdiği basın toplantısında iç ve dış
gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulunan Genel Başkan Yardımcımız ve Mersin Milletvekilimiz Faruk Dinç, siyonist terör şebekesinin Filistin’de gerçekleştirdiği
zulüm ve soykırım ile ilgili somut adım atmayan İslam ülkelerine seslendi.
Ekonomik eşitsizlikler ve asgari ücretlilerin sorunlarını da
gündeme getiren Dinç, takibe düşen kredi kartı borçlarının faizleri silinerek
yeniden yapılandırılması çağrısında da bulundu.
Açıklamalarının devamında; Facebook, Tik Tok ve çocukları
şiddete ve sapkınlığa özendiren oyun siteleri ile ilgili caydırıcı önlemeler
alınması gerektiğini belirten Dinç, toplumsal hassasiyetler üzerinden fay
hatları oluşturan, yanlı ve yanıltıcı içeriklerle toplumu manipüle eden,
ahlaksızlığı yaymada bir araç olarak kullanılan sokak röportajlarının da
denetim altına alınması gerektiğini belirtti.
“10 aydır açıkça
işlenen soykırım suçunu görmezden gelen bölge rejimlerii yarın bunun bedelini
kendi ülkelerine yapılan saldırılarla ödeyecektir”
İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısının kapanış bildirisinde
terör rejimi israil’in durdurulmasına yönelik somut ve caydırıcı karar
çıkmamasına tepki gösteren Dinç, Filistinli esirlere yönelik işkenceleri de
hatırlatarak İslam dünyasına seslenerek şunları söyledi:
“İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) Dışişleri Bakanları
İcra Komitesi'nin acil toplantısının kapanış bildirisinde, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi'ne terör rejimi israil’i uluslararası hukuka saygı göstermeye
ve saldırılarını durdurmaya zorlamak için gerekli önlemleri alması çağrısında
bulunulmuş, somut ve caydırıcı bir karara varılamamıştır.
İslam İşbirliği Teşkilatı ve üye devletlerin soykırıma karşı
10 aydır devam eden tepkisizliğinden cesaret alan terör rejimi, insanlık dışı
suçlarını gizleme gereği bile duymamakta aksine basın yayın kuruluşları
aracılığıyla bu iğrenç suçları tüm dünyaya ilan etmektedir. Son olarak
Guantanamo ve Ebu Gureyb’deki vahşeti bile geçen Sde Teiman isimli sözde
gözaltı merkezinde yaşananlar bizzat işgal basını tarafından servis edilmiş,
Filistinli rehinelere karşı cinsel istismar suçu işleyen sapık caniler kahraman
gibi televizyonlara çıkarılmıştır. İşkence, kötü muamele, cinayet suçlarını
açıkça savunan işgal rejiminin sözde bakanı, rehinelerin tutulduğu sözde
cezaevlerinde yer kalmaması nedeniyle Filistinli rehinelerin başlarından
vurularak infaz edilmelerine yönelik çağrıda bulunmuş, diğer bir sözde bakan
ise Gazze’deki tüm halkın aç bırakılarak öldürülmesi gerektiğini savunmuştur.
ABD ve Batı işte bu suçlarını gizleme gereği bile duymayan alçaklara kalkan
olurken İslam dünyası, Müslümanların şeref ve haysiyetini aşağılamaya çalışan
teröristlere karşı caydırıcı mahiyette tek bir somut adım bile atmaktan
kaçınmaktadır.
Dün Irak’ta ve Afganistan’da, bugün Gazze’de yaşanan vahşet
görüntüleri, sessiz kalınırsa yarın İslam dünyasının başka bir noktasına
sıçrayacaktır. Ulusal menfaatlerini korumak için 10 aydır açıkça işlenen
soykırım suçunu görmezden gelen bölge rejimleri yarın bunun bedelini kendi
ülkelerine yapılan saldırılarla ödeyecektir. Terör rejimi ve hamileri bugün
durdurulmazsa yarın tüm bölge için çok geç olacaktır.”
“Gelir artışı gider
artışına yenik düşüyor; çalışma barışı sağlanamıyor”
Ekonomik eşitsizlikler ve asgari ücretlilerin sorunlarını da
gündeme getiren Dinç, hükümetin dalgalı ekonomik politikalarıyla yükün işçi ve emekçilerin
sırtına yüklendiğini belirterek, “Son yıllarda Türkiye'nin yaşadığı ekonomik
kriz, çalışanların maaş dengelerini tamamen alt üst etmiştir. Bu kriz, işçi
sınıfının alım gücünü neredeyse sıfıra indirmiştir. Enflasyonun yükseldiği ve
döviz kurlarının kontrolden çıktığı bu ortamda, çalışanlar açlık sınırında
yaşamaya mahkûm edilirken büyük şirketler ve zenginler daha da zenginleşmiştir.
Maaşlardaki bu uçurum, iş yerlerinde büyük bir huzursuzluğa neden olmakta ve
çalışma barışını ciddi şekilde zedelemektedir. Hükümetin dalgalı ekonomi
politikaları, yükü işçi ve emekçilerin sırtına yüklemiştir. Asgari ücret hızla
erirken ekonomik eşitsizlikler derinleşmiştir. İşçiler, hakkını aramak yerine
geçim derdine düşmüştür. Örneğin, bir fabrika işçisinin aylığı son iki yılda
enflasyon karşısında neredeyse %30 oranında erimişken aynı fabrikada üst
yönetici maaşları bu dönemde %50 oranında artmıştır. Bu nedenle, acil olarak
maaş artışlarının her ay enflasyon oranında güncellenmesi ve düşük gelirli
çalışanlar için asgari ücretin zaruri ihtiyaçları karşılayacak seviyeye çıkarılması
gerekmektedir.” dedi.
“Gelir dağılımındaki
adaletsizliği ortadan kaldırmak için gerekli adımlar bir an önce atılmalı”
Gelir artışlarının, gider artışlarına yetişemez hale geldiğini
vurgulayan Dinç, “Emeğin değerinden, emekçinin gelirinden kısacak düzenleme ve
uygulamalardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Bu eşitsizlikle mücadelede en önemli
stratejilerden biri adil ücret politikalarının uygulanması olacaktır. Ancak
mevcut ekonomi yönetimi, bu sorunun üzerine yeterince eğilmemekte ve
çalışanların hakkaniyetli bir ücret almasını sağlamaktan uzak kalmaktadır. Bu
durum daha fazla sürdürülemez. Gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan
kaldırmak için gerekli adımlar bir an önce atılmalıdır.” ifadelerini kullandı.
“Takibe düşen kredi
kartı borçlarının faizleri silinerek yeniden yapılandırılmalı”
Açıklamalarına ekonomideki sorunlardan bir diğer başlıkla
devam eden Dinç, takibe düşen kredi kartı borçlarının faizleri silinerek
yeniden yapılandırılması gerektiğini dile getirdi.
Kredi kartı kullanımının yoğun olduğu Türkiye’de yaşanan yüksek
enflasyon süreci ve alım gücünün düşmesi, kredi kartı borçlarının çevrilememesi
veya ödenememesi gibi sorunlara yol açtığının altını çizen Dinç, “Türkiye
Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi’nin verilerine göre 2023 Ocak-Haziran
döneminde 379 bin 591 olan bireysel kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı
2024’ün aynı döneminde yüzde 70 artarak 645 bin 474’e çıkmıştır. Bunlardan 142
bini yasal takibe alınmış durumdadır. Ekonomik kriz ve enflasyonla mücadelede
tüketimin sınırlandırılması amacıyla kredi kartı faizlerinin artırılmasına, suistimaller
ve bilinçsiz kart kullanımı alışkanlıklarının da eklenmesi, kart borçlarını
ödeyememekten kaynaklı takibe düşenlerin sayısında ciddi bir artışa yol açtı. Zorlu
ekonomik şartlar ve düşen alım gücü dikkate alınarak kart borçlarını ödemekte
zorlanan veya yüksek faizlerden dolayı borçları katlanan tüketicilere dönük birtakım
kolaylıklar sağlanmalıdır. Biriken faizlerin bu süreçte silinmesi ve ödenmeyen
anaparanın taksitlendirilmesi, kart borcunu ödemekte zorluk yaşayanlara
kolaylık sağlayacağı gibi borçların tahsilinde zorluk yaşayan finans
kurumlarına da borçların tahsili yolunda yeni imkânlar sunacaktır. Tüketicilere
de şu çağrıyı yapmakta yarar görüyoruz. Herkes harcamalarını sahip olduğu gelire
göre ayarlamalı, sınırlı da olsa gelirlerini bireysel kredi veya kredi kartı
borçlarına vererek faizci kurumların sömürüsüne alet olmamalıdırlar.” ifadelerini
kullandı.
“Facebook, Tik Tok ve
çocukları şiddete ve sapkınlığa özendiren oyun siteleri ile ilgili caydırıcı
önlemeler alınmalı”
Türkiye gündeminin önemli başlıklarından olan ve erişimi
engellenen Robloks oyunu, Instagram, Tik Tok ve RTÜK’ün sokak röportajlarını
denetleme kararı ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Dinç, “Bazı
sapkınların çocukları cinsel yönden istismar ettiği saptanan Robloks oyununa
erişimin engellemesi geç kalınmış, doğru ancak yetersiz bir karardır. Yasak
sadece bu oyunla sınırlı kalmamalıdır. Halka sansür uygulayan Facebook, genel
ahlakı ayaklar altına alan TikTok ve çocukların saf ve masum duygularını
istismar ederek onları şiddete ve sapkınlığa özendiren oyun siteleri ile ilgili
de caydırıcı önlemeler alınmalıdır. İnstagram, Tik Tok gibi platformlarda
‘kendilik algılarını’ oluşturan gençlerde ortaya çıkan kişilik bozuklukları,
akıl hastalıkları, ekran bağımlılıkları artık psikiyatrinin konusu haline
gelmiştir. Birçok Avrupa ülkesinin bilimsel ve sosyal araştırmaların baskısıyla
çareler üretmeye çalıştığı bu duruma sessiz kalmak, bir neslin heba olmasına
seyirci kalmak anlamına gelecektir.” dedi.
“Asıl çözüm, başta
sosyal medya olmak üzere kendimize ait yerli dijital platformlarımızın
olmasıdır”
“Toplumu bilinçlendirmek için medya okur-yazarlığı
eğitimleri ve toplumsal değerlere aykırı paylaşımlara dair kapsamlı düzenleme
yapılmalıdır.” diyen Dinç, “Öte yandan toplumsal hassasiyetler üzerinden fay
hatları oluşturan, yanlı ve yanıltıcı içeriklerle toplumu manipüle eden,
ahlaksızlığı yaymada bir araç olarak kullanılan sokak röportajları da denetim
altına alınmalıdır. Bununla birlikte sosyal medya mecralarına yönelik
yasaklamaların bir çözüm olmadığı da ortadadır. Asıl çözüm, başta sosyal medya
olmak üzere kendimize ait yerli dijital platformlarımızın olmasıdır. Güçlü ve bağımsız bir sosyal medya en az yerli
araba kadar önemlidir. Devlet, çeşitli teşviklerle girişimcilerimize bu konuda
ön ayak olmalıdır.” ifadelerini kullandı.
“Suda boğulma
vakıalarını önlemek için tedbirler arttırılmalı!”
Açıklamalarının son bölümünde artan sıcaklıklar sebebiyle
serinlemek için suya giren vatandaşların boğulma oranındaki artışları gündeme
getiren Dinç, alınması gereken tedbirleri şu cümlelerle anlattı:
“Ülkemizde suda boğulma vakaları, özellikle yaz aylarında
sıkça yaşanmaktadır. Geçtiğimiz gün yine Muş’ta piknik yapmak için kıyısına
gittikleri Alparslan Barajı gölüne girip boğulma tehlikesi geçiren Rabia
Karakaya isimli kız çocuğu ile birlikte onu kurtarmaya çalışan aile
fertlerinden dört kişi baraj gölünde boğularak vefat ettiler. Vefat eden
vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı
diliyoruz. Boğulma vakalarının artmasında birkaç ana faktör öne çıkmaktadır.
Boğulma vakalarının nedenleri arasında yüzme bilgisi eksikliği, gözetim
eksikliği, yüzmenin yapıldığı tehlikeli yerlerle ilgili yeteri derecede uyarı
ve bilgilendirmenin olmaması ile kurtarma ekipmanlarının eksikliği
sıralanabilir. Özellikle plajlar ve benzeri yüzme alanlarında daha fazla cankurtaran
görevlendirilmelidir.
Belediyelerin önleyici tedbirlere başvurmaları acil bir zorunluluktur. Bu kapsamda toplumun hassasiyetlerini de gözeterek yüzme eğitimi programları oluşturmanın yanında cankurtaran hizmetlerinin yaygınlaştırılması, acil durum ekipmanlarının sağlanması ile yerleşim yerlerine yakın tehlikeli bölgelerin belirlenerek bilgilendirici levhalarla gereken uyarıların yapılması büyük önem arz etmektedir. Tedbirler boğulma vakalarının sayısını azaltacaktır. Belediyeler, bu gibi projeleri hayata geçirerek halkın güvenliğini sağlamalıdır.”