Haber dosyasını indirin
İndir
Genel Başkan Yardımcımız ve Parti Sözcümüz Yunus Emiroğlu, partisinin iç ve dış gündeme dair değerlendirmelerini kamuoyuyla paylaştı.
Genel Başkan Yardımcımız ve Parti Sözcümüz Yunus Emiroğlu,
iç gündem değerlendirmesinde; “Aile çöküyor, toplum kaybediyor.”, “Kredi kartı
uygulamaları esnafı zora sokuyor.”, “Millî Eğitim Şube Müdürlerinin maaş
sorunu.”, “Uyuşturucu felaketinin önlenmesi için ciddi tedbirler alınmalıdır!”,
“Devlet tiyatrolarında ideolojik vesayet ve yozlaşmış kültür politikaları ile
mücadele edilmeli.” Başlıklarıyla halkın sorunlarını dile getirdi.
Emiroğlu, dış gündeme dair ise “Siyonist rejim BM’den
atılmalı”, “Siyonist rejim durdurulmazsa Lübnan ikinci bir Gazze sürecini
yaşayacak” dedi.
“Aile çöküyor, toplum
kaybediyor”
Toplumda son yıllarda gözle görülür bir biçimde canice
davranışların artışının gözlemlenmekte olduğunu belirten Emiroğlu, “İnsanlarımız
bir toplumsal cinnete kurban gitmektedir. Henüz ergenliğe dahi ulaşamamış
çocukların şiddet, uyuşturucu, alkol ve benzeri alışkanlıklarla birer asayiş
şüphelisi durumuna gelmelerinin arka planındaki zayıf aile faktörü yeniden
gözden geçirilmelidir. Evlilik kurumunun içi maalesef boşaltılmıştır. Boşanmış
veya boşanma aşamasındaki ailelerin çocukları da sağlıksız ruh halinin bakiyesi
durumundadır. Yüksek boşanma oranları,
hem topluma hem toplumun geleceği olan çocuklara büyük zarar vermektedir.
Kurtarılması mümkün evliliklerin, sırf tarafların bir diyalog ve anlaşma
zeminine çekilme imkânı bulamamalarından ötürü dağıldıkları görülmektedir.”
dedi.
Çözümün, “Devletin evliliklere her
zaman bir hâkim gibi değil aynı zamanda hakem yahut aile büyüğü gibi de
yaklaşabilmesi ile mümkün” olacağını ifade eden Emiroğlu, şunları kaydetti:
“Hukuki uyuşmazlıklarda arabuluculuk mekanizması, boşanma
davalarına yönelik olarak da genişletilmeli; hukukçu, din görevlisi, pedagog,
psikolog gibi uzmanlık alanlarında nitelikli ve donanımlı kişilerden oluşan bir
komisyon kurularak kurtartılabilecek evlilikler noktasında taraflar bir masada
buluşturulabilmelidir. Basit anlaşmazlıkların, süregelen evlilikler için yolun
sonu değil bir tümsek olduğu ancak taraflara sağlıklı bir diyalogla
açıklanabilir. Zira ailenin çöküşü toplumun çöküşü, refahı da toplumun
refahıdır. Aile kurumunun hak ettiği değere yeniden kavuşturulması için bir
mutabakat geliştirilmeli, toplumun tüm bileşenleri bu konuda gerekli
inisiyatifi almalıdır.”
“Kredi kartı
uygulamaları esnafı zora sokuyor”
Gündem değerlendirmesinde esnafın bazı sorunlarına değinen
Emiroğlu, Kredi kartı uygulamalarının esnafı zora soktuğunu belirtti. Emiroğlu
ayrıca Partisinin “Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır”
çağrısını da yineledi.
Emiroğlu şu açıklamalarında şu ifadelere yer verdi:
“Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in kredi kartı ile
ödeme almayan işletmeleri ihbar etme çağrısı, ülkemizin ekonomik gerçekleriyle
çelişen bir yaklaşımdır. Kredi kartı komisyonlarının yüksekliği, küçük ve orta
ölçekli işletmelerin maliyetlerini artırırken, esnafı zor durumda
bırakmaktadır. Bu uygulama, devlet eliyle bankaları işletmelere ortak etmek
demektir.
Çekilen postan dolayı esnaf neden bankalara komisyon ödemek
zorunda kalsın ki? Şayet bu uygulamayla kayıt dışı ekonomiye engel olunmak
isteniyorsa, komisyonlar sıfırlanmalıdır ve ödeme kaydedici cihazlar (ÖKC) tüm
sektörlerde yaygın olarak kullanılmalıdır.
Hali hazırda 7524 sayılı kanunun 6. maddesi gereği 7 bin
lirayı aşan ödemelerin banka ve aracı finans kuruluşları üzerinden yapılması
gerekmektedir. Borca batık kredi kartı sahiplerinin sayısı yaklaşık 900 bin
civarındadır. Buna rağmen kredi kartı kullanımına teşvik etmek bir bakıma
vatandaşlarımızı uçuruma sürüklemektir.
Kayıt dışı ekonomi ile bu şekilde mücadele edilemez. Vergi
oranlarının makul seviyeye indirilmesi ve vergi adaletinin sağlanması cihetinde
köklü değişimler yapılmalıdır. ‘Az kazanandan az, çok kazanandan çok’ vergi alınmalıdır. Vergilendirmede adalet
sağlanır ve vergi yükümlülüğünün yerine getirilmesi ile ilgili yapılan
işlemlerde herkes eşit muameleye tabi tutulursa kimse vergi ödevini yapmamazlık
etmez. Eşit şartlarda vergi ödevini ihmal edenlere ise gerekli caydırıcı
cezalar elbette verilmelidir.”
“Millî Eğitim Şube
Müdürlerinin maaş sorunu”
“Genel idari hizmetler sınıfında yer alan millî eğitim
bünyesindeki şube müdürlerinin ekonomik sıkıntıları her geçen gün daha da
artmaktadır.” diyerek alan millî eğitim bünyesindeki şube müdürlerinin maaş
sorununu da dile getiren Emiroğlu, “ Ağırlaşan hayat şartları; özellikle konut
kiraları, eğitim masrafları ve diğer giderlerin fahiş bir şekilde artması ve
buna karşın maaşların ihtiyaçları karşılayabilecek değerden düşmesi onları
ekonomik dar boğaza doğru itmiştir. Oysa eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfına
giren öğretmenlerin maaşları müdürlerinin maaşlarını geçmiş durumdadır. Zira
öğretmenlere sağlanan ek ders desteği bilinen bir gerçektir. Ama şube
müdürlerinin ek ders alma hakları yasal olarak bulunmamaktadır. Hal böyle
olunca şube müdürlerinin aldıkları ücret yetersiz kalmaktadır. Millî Eğitim
Bakanlığı, şube müdürlerimize de ek ders desteği verilmelidir. Söz konusu
destek hem onları motive edecek hem iş performanslarını artıracak ve hem de
maddi olarak rahat bir nefes almaları sağlanmış olacaktır.” dedi.
“Uyuşturucu
felaketinin önlenmesi için ciddi tedbirler alınmalıdır!”
Açıklamalarının devamında uyuşturucu madde kullanımının
toplumumuzun büyüyen sorunlarından biri haline geldiğinin altını çizen
Emiroğlu, “Devletin aldığı iyileştirici tedbirler sorunu çözmeye yetmemekte,
polisiye tedbirler ve cezai önlemler bu konuda yetersiz kalmaktadır. Öncelikle
yapılması ve odaklanılması gereken iş önleyici tedbirlere yoğunlaşmaktır. Bunun
için toplumun maddi ve manevi dinamikleri harekete geçirilmeli, eğitim ve
farkındalık kampanyaları düzenlenmelidir. Uyuşturucu tehlikesi ile ilgili
okullarda eğitim programları düzenlenmeli ve hazırlanacak kamu spotları ile
gençleri bilinçlendirmek suretiyle bu tuzağa düşmeleri önlenmelidir.” şeklinde
konuştu.
Gençleri uyuşturucu bataklığına sürükleyen etmenlerin iyice
irdelenip ve bu sebeplerin ortadan kaldırılması gerektiğini vurgulayan
Emiroğlu, “Yapılacak yasal düzenlemelerle de uyuşturucu ile mücadelede
caydırıcılık artırılmalı, zehir tacirlerine göz açtırılmamalıdır. Bu noktada
sadece küçük çaplı torbacılar ve satıcılarla yetinilmemeli, bu işi sektöre
dönüştüren, üreten, örgütsel bir anlayışla toplumda yaygınlaştıran asıl
müsebbiplere odaklanılmalıdır. Ayrıca bağımlı hale gelen insanlarımızın
tedavilerinin yapılmasını onların rızasına bağlayan mevzuatta değişikliğe
gidilerek zorunlu hale getirilmesi kaçınılmazdır.
Gençleri uyuşturucu bataklığına sürükleyen ekonomik, sosyal,
psikolojik ve çevresel etmenler iyice irdelenmeli ve bu sebepler ortadan
kaldırılmalıdır. Gençlere yönelik sosyal destek programları, psikolojik destek
hizmetleri, eğitim ve bilinçlendirme kampanyaları, aile eğitimi ve danışmanlık
hizmetleri, denetim ve tedavi sistemlerinin güçlendirilmesi gibi önleyici
tedbirler artırılmalıdır.” ifadelerini kullandı.
“Devlet
tiyatrolarında ideolojik vesayet ve yozlaşmış kültür politikaları ile mücadele
edilmeli”
“Geçen hafta eski Devlet Tiyatroları Genel Müdürünün basına
verdiği bir demeçte dile getirdiği vahim iddialar, başta Devlet Tiyatroları
olmak üzere kültür politikalarını masaya yatırmayı zorunlu bir hale getirmiştir.”
ifadeleriyle gündem değerlendirmesine devam eden Emiroğlu, şunları kaydetti:
“Devlet Tiyatroları, yıllar içerisinde ideolojik
vesayetlerin etkisiyle halkın değerlerinden uzaklaşmış, kendi içindeki çıkar
gruplarına hizmet eden bir yapıya dönüşmüştür. Bugüne dek bu yapının başına,
birkaç istisna dışında liyakat ve ehliyetten yoksun, ifsat odaklarının
etkisiyle belirlenen kişiler getirilmiştir. İddiaya göre CHP’li bir eski
bakanın, kızının görevine gitmemesine rağmen tayin edilmediği gerekçesiyle
baskı yapması sonucu, genel müdür istifa etmek zorunda kalmıştır. Bu ve benzeri
iddialar sistemin ne kadar yozlaşmış olduğunu göstermektedir. Sanatın ve
kültürün bağımsız, değer üreten bir yapıya dönüşmesi gerekirken, Devlet
Tiyatroları hem ideolojik hem de çıkar gruplarının kontrolü altında
çürümektedir.
Devlet Tiyatrolarında çalışan ve yurtdışında yaşayan sözde
sanatçılara verilen maaşlar, sahnelerde gösterilen eserlerin kalitesizliği,
ahlaki kaygılardan yoksun ve intihallerle dolu bir sanat anlayışı, bu yapının
ne kadar derin bir ifsada yol açtığını göstermektedir. Halkın vergileriyle
fonlanan bu hantal yapının, halkın değerleriyle örtüşen, özgün içerikler üreten
bir kuruma dönüşmesi zaruridir. Ne yazık ki, sanatsal üretimin yerini eski
yazarların hegemonyası ve belirli mahfillerin kontrolü altında verilen ödüller
almıştır.
HÜDA PAR olarak, Devlet Tiyatrolarının ve genel olarak
kültür politikalarının ciddiyetle ele alınmasını, halkın değerleriyle barışık,
özgün ve ahlaki içeriklerin üretilmesini hayati bir mesele olarak görüyoruz.
Mevcut yapı profesyonel ve köklü bir güncellemeye tabi tutulmalı, klikleşmiş
yapı dağıtılmalı ve sanat üretimi bağımsız ve kaliteli bir zemine
oturtulmalıdır. Halkımızın kültürel değerlerine ve maneviyatına uygun
politikalar izlenmediği takdirde, hemen herkesin şikâyet ettiği yozlaşmanın
devlet eliyle yürütülen bir süreç olarak devam edeceği açıktır.”
“Siyonist rejim
BM’den atılmalı”
Dış gündeme dair de değerlendirmelerde bulunan Emiroğlu, Siyonist
rejim BM’den atılması gerektiğini belirtiği konuşmasında, “Siyonist işgal
rejimi, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'i 'istenmeyen kişi' ilan ederek
işgal altındaki Filistin topraklarına girmesini ‘yasakladı’. İşgal rejiminin bu
cüreti, 7 Ekim’den bugüne Filistin’de ve Lübnan’da 40 binin üzerinde insanı
katletmesine ve aynı anda 4 ülkeye saldırarak egemenliklerini ihlal etmesine
rağmen katil Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler kürsüsünde konuşturulmasının
sonucudur. İhlalleri, katliamları durdurması gereken uluslararası kuruluş,
kendi personellerini dahi koruyamamakta,
caydırıcı hiçbir adım atamamaktadır.
Birleşmiş Milletler’in kürsüsünden katliam ve işgal çağrısı
yapan, BM’yi tanımadığını açıkça ifade eden işgalcilere karşı atılacak en güçlü
adım işgal rejiminin BM’den çıkarılması olacaktır. Uluslararası barış ve
güvenliği tehdit eden, BM Şartı uyarınca, Uluslararası Adalet Divanı’nın
kararlarına uyma yükümlülüğünü yerine getirmeyen işgal rejiminin BM üyeliğinin
iptali gerekmektedir. Türkiye bu konuda inisiyatif alarak gerekli süreci
başlatmada öncü olmalıdır.” ifadelerine yer verdi.
“Siyonist rejim
durdurulmazsa Lübnan ikinci bir Gazze sürecini yaşayacak”
Emiroğlu son olarak “İslam dünyası tüm farklılıklarını,
ihtilaflarını öteleyerek bir araya gelmeli, bu virüse karşı acilen iş birliği
yapmalıdır.” çağrısında bulundu:
“Filistin topraklarıyla aynı anda bugün Lübnan’da da büyük
bir katliam gerçekleştirilmektedir. Havadan yoğun bir bombardıman sürdüren
siyonist rejim durdurulmazsa Lübnan ikinci bir Gazze sürecini yaşayacak,
ardından sıra henüz iç savaşın yıkımını yaşayan Suriye’ye de gelecektir.
Gazze’de tehlikeyi görmezden gelen İslam dünyası bugün Lübnan’da da adım
atmazsa tüm bölge kan gölüne dönecektir.
Bugün ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkeler İran ile işgal
rejiminin savaşması ihtimaline karşı işgal rejimi lehine teyakkuza geçerken
bölge ülkeleri savaş halinde ancak ‘tarafsızlıklarını’ ifade edebilmiştir. Çin,
Rusya gibi ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda da olsa İran’a destek
olacaklarını ilan etmiş ancak ne yazık ki bölge ülkeleri kendi kapılarına
dayanan, Müslümanların kanını emen bu vampire karşı üç maymunu oynamaya devam
etmektedir. İran tarafından hipersonik füzelerle gerçekleştirilen ‘Gerçek Vaat
2’ operasyonu, işgal rejiminin zayıflığını ve bir güç ittifakı karşısında
dağılacağını ortaya koymuştur. İslam dünyası tüm farklılıklarını, ihtilaflarını
öteleyerek bir araya gelmeli, bu virüse karşı acilen iş birliği yapmalıdır.”