Genel Başkan Yardımcımız ve Mersin Milletvekilimiz Faruk Dinç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Gazze’de yaşanan soykırım ve ülkemizde yaşanan bazı mağduriyetleri dile getirdi.

TBMM’de basın toplantısı düzenleyen Genel Başkan Yardımcımız ve Mersin Milletvekilimiz Faruk Dinç,, Gazze’de yaşanan soykırım, Türkiye’de yaşanan ilaç yokluğu, üniversite öğrencilerinin azami süre ve af talebi ve kışlasız bedelli askerlik talebi konularını gündeme getirdi.

Gazze'de yaşanan soykırımı her platformda dile getirmeye devam edeceklerini belirten Dinç, Gazzeli Tala’nın hikâyesini anlatarak konuşmasına başladı:

“Gazzeli Tala, ailesiyle birlikte evdeyken işgalci israil tarafından evleri bombalanıyor. Bu bombalamada Tala’nın ailesinden 15 kişi şehid oluyor. Bombalamaya maruz kalan bedenler paramparça olduğu için Tala’nın babası yeğenini kızı Tala zannederek defnediyor. Bir kaç gün sonra kendi yıkılmış evinin yanından geçen baba enkazdan bir ses işitiyor ve bu sesi iyice dinlemeye başlayınca bir de bakıyor ki kendi kızı Tala’ya ait. 4 gün geçmesine rağmen kızı Tala enkaz altında yaşıyormuş. Baba Talayı oradan çıkarttı, Tala yaşıyor.

Filistin konusunda duyarlı olan dünyanın birçok yerinden gelen gençlerle bir araya geldik. Filistin için ne yapabiliriz? Diye müzakereler yapıldı, konuşmalar yapıldı. Bu toplantı vesilesiyle kızımız Tala’yla bir araya geldim. Elhamdülillah sapasağlam bir şekilde hayatta. Böylesi bir travma yaşayan bu minnacık yavruyu düşünün, bu küçücük yüreklere ne acılar yükleniyor? Tala gibi binlerce kızımız belki enkazlar altında can verdi.”

“Gazze'ye doğrultulan namlu Ankara'ya doğrultulmuştur”

“Şu anda Gazze'nin kuzeyinde bir vahşet, bir soykırım var.” ifadelerini kullanarak sözlerine devam eden Dinç, Gazze'ye doğrultulan namlunun aynı zamanda Ankara'ya da doğrultulduğunu ifade etti.

Dinç, “Şu anda Gazze'nin kuzeyinde bir vahşet, bir soykırım var. Öyle bir soykırım ki oraya hiçbir gazeteci giremiyor. Buraya yardımlara ulaşmıyor ve şu an söylenen iddialara göre bin kişiye varan insanın can verdiği varan katliamların yaşandığı iddiaları var. Bu soykırım olduğu gibi devam ediyor. Burada belki bu konuları anlatmamız vicdan sahibi insanların harekete geçmesi, vicdan sahibi ülkelerin idarecilerinin bu noktada harekete geçmesini bekliyoruz.”

Aslında Gazze'ye doğrultulan namlu Ankara'ya doğrultulmuştur. Bunu bu şekilde okumak lazım. Evet, o ateş bugün bizim ülkemize de sıçramıştır. Bugün TUSAŞ’a yapılmış saldırı işgalci israil'den, Amerika'dan ve küresel güçlerden bağımsız olduğunu kimse iddia edemez. Bu vesileyle TUSAŞ’a yapılan saldırıda şehid olan beş vatandaşımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Yaralanan kardeşlerime de Rabbimden acil şifalar diliyorum.” ifadelerini kullandı.

“Savunma sanayisi kadar ilaç sanayisi de önemlidir, kendi ilaçlarımızı üretmek zorundayız”

Basın toplantısına ilaç yokluğu ve ilaç stokçuluğu sorunlarını dile getirerek devam eden Dinç, yerli ilaç üretimi ile bu sorunlara köklü çözüm bulunabileceğini şu ifadelerle aktardı:

“İlaçlara ne zaman zam yapılacaksa özellikle zam beklentisi olduğu dönemlerde piyasadan bir şekilde ilaçlar çekiliyor ve ilaç yokluğu dediğimiz sorun yaşanıyor. Maalesef hastalar reçetesini alıp eczane eczane dolaşarak kendi ilacına ulaşmaya çalışıyor. İlaçların fiyatı sabit kurla belirleniyor. Normalde 17,54 olarak belirleniyordu ama Euro biliyorsunuz güncel fiyatı 37'nin üstünde, iki gün önce bir artışa gidildi 21,67’ye yükseltildi. Ancak şu an bile güncel kura göre düşük ve bir nebze olsa ilaç yokluğuna bir çözüm bulunmuş olabilir. Ancak yine de köklü bir çözüm değildir. Firmaların ve ecza depolarının ilaç fiyatlarında zam beklentisi olunca stok yaptıklarına dair ciddi iddialar var. Bunların yaşanmaması için köklü çözüm olarak yerli ilaç üretmemiz gerekiyor. Sürekli dışa bağımlı olursak ilaç yokluğunu da yaşarız ve hastalarımız da ilaçsız kalır. En az savunma sanayisi kadar ilaç sanayisi de önemlidir ve kendi ilaçlarımızı üretmek zorundayız.”

Kendisi de eczacı olan Dinç, stokçuluğun önüne geçmek için “İlaç Takip Sistemi” kontrol edilerek kimlerin stok yaptığının tespit edilebildiğini aktararak yetkililerin bu konuda denetimleri sıklaştırmaya ve ceza-i müeyyideler uygulamaya davet etti.

“Tüm öğrencilerimizi kapsayacak bir af sistemi tekrardan belirlenmeli”

Öğrenci affı ve azami sürede kapsayıcılık konusunda öğrencilerin sorunlarını dile getiren Dinç, yetkililere seslendi:

“2014'te YÖK tarafından üniversite okuyan öğrencilerin mezuniyetlerine yönelik azami bir süre belirlendi. 2 yıllık ön lisans okuyan öğrencilere 4 yıllık, 4 yıllık okuyan öğrencilere ise 7 yıllık bir azami süre ve 6 yıllık lisans programında okuyan öğrencilere de 9 yıllık azami süre belirlendi. Bu sürede mezun olamayan öğrenciler okuldan atıldı. Üniversiteyle ilişkileri kesildi. Bu üniversite öğrencilerimiz 12 yıllık zorunlu eğitim gördüler. 1-2 yıl dershane süreciyle birlikte ortalama 20 yıllık bir eğitim serüveni yaşadılar. Ciddi bir çaba sonrası üniversiteye yerleştiler. Ancak bu azami süreye takılarak bu öğrenciler birden üniversiteyle ilişkileri kesiliyor ve bu konuda ciddi mağduriyetler yaşanıyor. Bu öğrencilerimiz bir 15 Temmuz darbesi, pandemi ve deprem yaşadı. Bu azami süreler belirlenirken akademik takvim göz önünde bulundurularak adil bir şekilde tekrardan revize edilmelidir.

2022 yılında 5 Temmuz’dan önce mezun olan öğrencilere yönelik bir af çıkarıldı ancak öğrencilerimizin çoğu bu aftan yararlanamadı. Bu konuda akademik takvime göre bir azami süre tekrardan revize edilmeli bir öğrenci affı tekrardan çıkarılmalı ve kapsamlı bir af olmalı. Sadece belirli lisansta okuyan öğrencilerimizi değil; tıpta okuyan, diş hekimliğinde okuyan, mühendislikte okuyan veya tüm öğrencilerimizi kapsayacak bir af sistemi tekrardan belirlenmeli ve öğrencilerimizin bu mağduriyeti giderilmeli. Öğrenci kardeşlerimizin bu mağduriyeti giderilene kadar bu konuda sesleri olmaya devam edeceğiz.”

“Bedelli askereler için kışla şartı kaldırılsın bunun yerine yenine arama kurtarma veya acil yardım eğitimleri verilsin”

Son olarak “Kışlasız Bedeli Askerlik” taleplerini de gündeme taşıyan Dinç, “Bedeli askerlik 2018'de bir yasayla kanunlaştı. Bedelli askerlik için 28 gün kışla zorunluluğu getirildi. Bu 28 günlük kışla zorunluluğu ciddi bir şekilde yine gençlerimizi mağdur ediyor. Sonuçta çoğu gençler; aile kurmuş, yuva kurmuş, özel sektörlerde çalışıyor, bakmakla yükümlü olduğu aileleri var. Bu 28 günlük kışla zorunluluğundan dolayı büyük bir mağduriyet yaşanıyor. Bu konuda gençlerimizin talebi 28 günlük kışla zorunluluğunun kalkmasıdır. Kaldı ki 28 günlük askeri eğitimde ne kadar sağlıklı bir eğitim almış oluyorlar. 28 günlük kışla eğitiminin yerine bir eğitim sistemi geliştirilebilir, farklı bir uygulamaya geçilebilir. Nasıl bir uygulama? 6 Şubat'ta ülke olarak büyük bir felaket yaşadık. Özellikle arama ve kurtarma ekiplerinin önemini hepimiz gördük. Bu 28 günlük kışla eğitiminin yerine gençlerimize arama kurtarma eğitimi veya acil yardım eğitimleri verilebilir. Ayrıca bedelli olarak ödenen ücretlerin daha fazlası, 28 günlük kışla eğitimi süreçte yapılan masraflara harcanıyor. Kamuda tasarrufun konuşulduğu bu dönemde bedelli olarak askerlik hizmetini uygulayan gençlerimiz kışlaya gitmeyerek ayrıca bir tasarruf uygulanmış olur.” dedi.