Haber dosyasını indirin
İndirGenel Başkan Vekilimiz Şahzade Demir TBMM’de gerçekleştirdiği basın toplantısında, “Bölge ülkeleri ve Müslüman kamuoyu soykırıma karşı yarın değil bugün somut adımlar atmak zorundadır. Bu kapsamda öncelikle soykırımcı rejimi fiili olarak destekleyen Batı’ya karşı Filistin direnişine finansal ve silah desteği sağlanmalıdır.” dedi.
Genel Başkan Vekilimiz ve
Gaziantep Milletvekilimiz Şahzade Demir, TBMM’de gerçekleştirdiği basın
toplantısında iç ve dış gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
İç gündeme dair; yeni adli yıl ve
yeni anayasa çalışmaları, metroda Suriyeli çocuğa ırkçı saldırı, okullarda uyum
haftası, başörtüsünün anayasal güvence altına alınması gerektiğine dair
değerlendirmelerde bulunan Demir, dış gündeme dair ise Batı Şeria’daki katliam
ve Mescid-İ Aksa’ya sinagog inşa etme planı, Sudan iç savaşı konularını gündeme
getirdi.
“Yeni adli yıl yeni anayasa yılı olsun”
Sözlerine “1 Eylül itibari ile yeni
adli yıl başladı. Öncelikle yeni adli yılda ülkemiz ve milletimiz nezdinde
adaletin, huzurun ve barışın tecelli etmesini temenni ediyoruz.” ifadeleriyle
başlayan Demir, “Her geçen gün yargı organlarına olan güven azalırken yargı
organlarının adaleti sağlama konusunda zaafiyetler yaşadığını da müşahade
etmekteyiz. Yargı kurumlarının ilk görevi, yitirdiği güveni tekrardan
kazanmasıdır. Bu güven de hakim ve savcıların adalet idealine bağlı kalarak
verecekleri hakkaniyetli kararlarla mümkün olacaktır.” dedi.
Sivas Davası mağdurları ve 28
Şubat mağdurlarının tümü için yeniden yargılanma yolunun açılması gerektiğini
belirten Demir, “Hukuk sistemimizde ve uygulamada, hukukun temel ilkelerinin
ihlali diğer bir sorundur. 28 Şubat mağdurlarının hâlâ cezaevinde olması, bir
türlü çözülmeyen hasta mahkûmlar meselesi, uzun yıllar süren tutukluluk ile
yargı organları arasında var olan kavgalar, yıllanmış sorunlar olarak varlığını
hâlâ devam ettirmektedir. Bu bağlamda başta Sivas Davası mağdurları olmak üzere
28 Şubat mağdurlarının tümü için yeniden yargılanma yolu açılmalı ve ağır hasta
mahkûmların işledikleri suçlara bakılmaksızın tedavi süreci boyunca infazları
ertelenmelidir. Bu hak, sadece seçkinler için değil, bütün mahkûmlar için
uygulanmalıdır.” ifadelerini kullandı.
“Yeni bir anayasanın yapılmasını milletimiz için ertelenemez acil
bir ihtiyaç olarak görüyoruz”
Yeni bir anayasanın ertelenemez
bir ihtiyaç olduğunu dile getiren Demir, bu kapsamda yapılacak çalışmalara her
türlü desteği vereceklerini söyleyerek, “2024 Türkiye’sinde hâlâ 1982 darbe
anayasası yürüklüktedir. Bir toplumsal sözleşme niteliğinde olan anayasanın
toplumun değil de azınlık bir darbecinin iradesini yansıtması bir anayasa için
en büyük kusurdur. Yeni anayasa; toplumun farklı kesimlerinin, ortak paydalarda
buluşmasını sağlayacak, toplumsal barış ve uzlaşıyı güçlendirecek, hiçbir
vatandaşın ötekileştirilmesine veya iç düşman olarak tanımlanmasına yol
açmayacak şekilde hak ve adalet ölçüsü gözetilerek yapılmalıdır. Yeni bir
anayasanın yapılmasını milletimiz için ertelenemez acil bir ihtiyaç olarak
görüyoruz. Bu kapsamda yapılacak çalışmalara her türlü desteği vermekten imtina
etmeyeceğiz.” dedi.
“Metroda Suriyeli çocuğa ırkçı saldırı, mülteci karşıtlığının ne
kadar tehlikeli bir boyuta geldiğini ortaya koymakta”
Mülteci karşıtlığının geldiği
nokta güvenlik tedbirlerinin yeterli olmadığını ortaya koymakta olduğunu
vurgulayan Demir, “İstanbul'da metroda saç tokası satan Suriyeli bir çocuğa
uygulanan şiddet mülteci karşıtlığının ne kadar tehlikeli bir boyuta geldiğini
ortaya koymaktadır. Yakın bir zamanda özellikle bazı siyasi parti
yetkililerinin körüklediği nefret sonucunda Kayseri’de başlayan ve birçok ile
yayılan şiddet olayları, ülkemize ve insanımıza yakışmayan görüntüler ortaya çıkmıştır.
Bugün mülteci karşıtlığının geldiği nokta güvenlik tedbirlerinin yeterli
olmadığını ortaya koymaktadır. Nefreti körükleyen söylem ve eylemlere yönelik
daha caydırıcı tedbirler alınmalıdır.” şeklinde konuştu.
“Göç politikasının bedelinin savaştan kaçan savunmasız insanlara
ödetilmesi kabul edilemez”
Mültecileri hedef gösteren,
provokatif haberler yayan, nefreti körükleyen eylem ve söylemlere yönelik
cezalar ağırlaştırılması gerektiğini ifade eden Demir, “Göç politikasının
bedelinin savaştan kaçan savunmasız insanlara ödetilmesi kabul edilemez.
Suriyelilerin geri dönüşü ancak güvenli geri dönüş şartlarının oluşturulması
ile mümkündür. Mültecileri hedef gösteren, provokatif haberler yayan, nefreti
körükleyen eylem ve söylemlere yönelik cezalar ağırlaştırılmalı, toplumda
mültecilerle ilgili yayılan manipülatif, gerçek dışı söylemleri önlemeye dönük
çalışmalar yapılmalıdır. Türkiye’nin mülteci politikası, Avrupa’yı esir alan
ırkçı, ötekileştirici ve aşırı sağ furyasından korunarak insan hakları ve kardeşlik
temelli politikalar zemininde kalmalıdır.” diye belirtti.
2024-2025 eğitim-öğretim yılı başlangıcında okula yeni başlayan
öğrenciler için uygulanan uyum haftası ile ilgili değerlendirme ve önerilerde
bulunan Demir şunları kaydetti:
“Yeni eğitim-öğretim sezonu, anasınıfı ve ilkokul 1. sınıf öğrencilerimiz
için uygulanan uyum programıyla başladı. Uyum haftasında ilk defa ailelerinden
ayrılıp kurallı ve yapılandırılmış bir ortama katılacak olan çocuklarımızın,
velilerimizin ve öğretmenlerimizin sevinç, heyecan ve kaygılarını
paylaşmaktayız.
Geleceğimiz olan çocuklarımızın bu süreci sağlıklı bir şekilde
yaşayabilmeleri için tüm bileşenlerin katkısına ihtiyaç vardır. Okula uyum
çalışmaları sadece öğrenciler için gerçekleştirilmemeli, okul personelleri ve
velileri de kapsayan bir organizasyon şeklinde planlanıp yürütülmelidir.
Uyum haftasında gerçekleştirilecek eğitim içerikleri oyun temelli
kurgulanmalıdır. Veli ve öğrencilerin olası kaygı ve endişelerini giderici
programlara ağırlık verilmelidir. Uyum programı çalışmaları için okulda, rehber
öğretmenlerden mutlaka destek alınmalıdır. Geleceğimiz olan çocuklarımıza
başarı, öğretmenlerimize de esenlikler diliyoruz.”
“Başörtüsü anayasal güvence altına alınmalıdır”
Geçtiğimiz günlerde bir diş fakültesi
öğrencisi olan Dilara Çiçek’in başörtülü olması sebebiyle Dünya Diş Hekimleri
Kongresi’ne alınmadığını hatırlatan Demir, “Fatma Dilara Aslıhan Yiğit adlı
başka bir genç kız ise Pendik – Kadıköy hattındaki minibüste yolculuk yaptığı
esnada, sırf başörtülü olduğu gerekçesiyle hiç tanımadığı bir kadının tekmeli
saldırısına ve hakaretlerine maruz kalmıştır. Bu durum pusuya yatmış olan
yasakçı 28 Şubat zihniyetinin yeni mağduriyetler oluşturmak için fırsat
kolladığını göstermektedir. Dolayısıyla başörtülülere yönelik ayrımcı,
dışlayıcı, saldırgan tutumların devam ediyor olması, başörtüsünün anayasal
güvence altına alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Anayasa, inanç ve değerlere saygı
göstermeyen, tek tipleştirici bu tür yaklaşımlar karşısında; her bireyin kendi
inancı doğrultusunda yaşama hakkını güvence altına almalıdır. ‘Türkiye’de
başörtüsü sorunu yok’ modunda olanlar, yaşanan hadiseler karşısında hâlâ başörtüsünün
anayasal güvence altına alınmasının zarurî olduğunu görmezler mi? Meclis, üzerine
düşeni ivedilikle yerine getirmeli ve başörtüsü anayasal güvenceye
kavuşturulmalıdır.” dedi.
“Batı Şeria’daki katliamlara ve Mescid-İ Aksa’ya sinagog inşa etme
planına ikiyüzlü ülke ve kuruluşlar gözlerini kapatmakta”
Dış gündeme dair de
değerlendirmelerde bulunan Demir, Batı Şeria’daki
katliam ve Mescid-İ Aksa’ya sinagog inşa etme planı ile ilgili uyarı ve
çağrılarda bulundu.
Demir, “Siyonist işgal rejiminin sözde bakanı Israel Katz, ‘Batı
Şeria’daki Filistinlileri tahliye’ planını paylaşarak Filistin topraklarının
diğer kısımlarında Gazze soykırımının devamını planladıklarını ortaya
koymuştur. Gazze’de Filistinli direniş gruplarını bahane ederek susan ikiyüzlü
ülke ve kuruluşlar Batı Şeria’da amaçlanan etnik temizliğe karşı da gözlerini
kapatmaktadır. Sadece kitlesel katliam değil terör rejiminin sözde ulusal
güvenlik bakanı Itamar Ben-Gvir’in Mescid-i Aksa’da Sinagog yapacaklarına dair
açıklaması ve Yahudilerin artık Mescid-i Aksa’da özgürce ‘ibadet’ ettiğini
söyleyerek statüsünün değiştiğine dair beyanı da bölge ülkelerinde kınama
dışında bir tepkiye neden olmamıştır.” dedi.
“Soykırımcı
rejimi fiili olarak destekleyen Batı’ya karşı Filistin direnişine finansal ve
silah desteği sağlanmalıdır”
Gazze’den, Mescid-i Aksa’dan başlayan işgal ve soykırımın diğer
bölge ülkelerine yayılacağı uyarısında bulunan Demir, bölge ve Müslüman
ülkeleri Filistin direnişine destek vermeye çağırdığı açıklamasında şu
ifadelere yer verdi:
“Kınama açıklamalarında vurgulanan kırmızıçizgiler 11 aydır devam eden
ve en az 40 bin kişinin vahşice katledildiği katliamlarla aşılamamıştır. Açlık hastalık
ve salgınlarla yok edilmeye çalışan Filistinliler için dayanacak güç
kalmamıştır. Bu tepkisizlik ve sessizlik Gazze’den, Mescid-i Aksa’dan başlayan
işgal ve soykırımın Lübnan, Suriye, Ürdün, Mısır ve diğer bölge ülkelerine
yayılmasına sebebiyet verecektir. Bölge ülkeleri ve Müslüman kamuoyu bu tehcir
ve soykırıma karşı yarın değil bugün somut adımlar atmak zorundadır. Bu
kapsamda öncelikle soykırımcı rejimi fiili olarak destekleyen Batı’ya karşı
Filistin direnişine finansal ve silah desteği sağlanmalıdır.”
“Sudan iç
savaşı nedeniyle 10 milyon kişi yerinden edildi, 25 milyondan fazla kişi insanî
yardıma muhtaç duruma geldi”
Son olarak Sudan iç savaşı ile
ilgili değerlendirmelerde bulunan Demir, “Sudan’da 16 aydır devam eden iç savaş
dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizinin yaşanmasına sebebiyet
vermiş, yaklaşık 10 milyon kişi yerinden
edilirken 25 milyondan fazla kişi insanî yardıma muhtaç duruma gelmiştir. Tüm
ateşkes girişimlerinin başarısızlığa uğradığı Sudan, Yemen ve Libya iç
savaşlarında olduğu gibi savaşı körükleyen, finanse eden ve hesaplaşmalarını
vekil güçler aracılığıyla yürüten küresel güçlerin kurbanı olmaktadır.” diye
belirtti.
“Türkiye aktif arabulucu olarak rol almalı ve Sudan halkının savaş
ve ölüm kıskacından kurtulması için girişimlerini yoğunlaştırmalıdır”
Sudan’daki iç
çatışma, savaşı körükleyen ABD ve iş birlikçilerinin değil ülkenin istikrarını
hedefleyen arabulucuların girişimiyle son bulması gerektiğini vurgulayan Demir
şunları söyledi:
“ABD ve BAE başta olmak üzere çeşitli güçlerin etkin olduğu bu iç savaş ülkenin bölgesel olarak etkisizleştirilmesini amaçlamaktadır. ‘Arap Baharı’ndan bu yana birçok ülkede karşı karşıya kalınan bu iç çatışma süreci ABD’nin demokrasi ve özgürlük propagandasının sonucunu ortaya koymaktadır. Sudan’daki iç çatışma, savaşı körükleyen ABD ve iş birlikçilerinin değil ülkenin istikrarını hedefleyen arabulucuların girişimiyle son bulmalıdır. Halkların canlarıyla, mallarıyla bedel ödediği, küresel güçlerin ring sahası haline gelen bir savaşın kazananı olmayacaktır. Bu kapsamda sivil güvenliğini ve insanî yardımı önceleyen Cidde Bildirgesi’ne dönüş sağlanmalı, ardından çatışma sürecinin sona ermesi için ateşkes gölgesinde müzakere süreci başlatılmalıdır. Türkiye bu noktada aktif arabulucu olarak rol almalı ve Sudan halkının savaş ve ölüm kıskacından kurtulması için girişimlerini yoğunlaştırmalıdır.”