Haber dosyasını indirin
İndirGenel Merkezimiz tarafından yayımlanan gündem değerlendirmesinde iç ve dış gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulunuldu.
Genel Merkezimiz tarafından yayımlanan gündem
değerlendirmemizde; Yeni Anayasa yapımı, çiftçilerin sorunları, engelli
vatandaşların işgücüne katılma oranları, uyuşturucuyla mücadele ve Lice ile
ilgili iddialar, anneliğin teşvik edilip çocuk bakımı ve eğitiminin maddi ve
manevi olarak desteklenmesi, inşaat sektörünün sorunları , “enflasyon
muhasebesi” tartışmaları, konuları ele alındı.
Gündem değerlendirmemizde, ABD ve işgal
rejiminin müzakere oyunu ve Lübnan’ı işgal hazırlığına dair de açıklamalarda
bulunuldu.
Gündem
değerlendirmemizde ilk olarak Yeni Anayasa yapımına dair şu ifadelere yer
verildi:
“Türkiye, 42 yıl boyunca cunta döneminden kalan Anayasa’yı
yürürlükte tutmuş, halkın isteklerini yansıtan, her türlü ideolojik etkilerden
arındırılmış ve insan haklarını özümsemiş yeni bir anayasa yapma iradesini
gösterememiştir. Geçen bu süre içinde, mevcut Anayasa’ya 21 kez müdahalede
bulunulmuş ve maddelerinin yaklaşık üçte ikisi değiştirilmiştir. Ancak
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey yeni bir kısmî değişiklik değil, tamamen yeni bir
anayasadır. Yeni anayasa; toplumsal mutabakatı yansıtan, çağına ve geleceğe
hitap eden, devlet için halk değil halk için devlet anlayışına hizmet eden,
hukukun üstünlüğünü tüm formalitelerin üzerinde tutan, toplumsal ve manevi
değerlere yaslanan bir anayasa olmalıdır.”
“Yeni
Anayasa çalışmaları vesayetçi bir yaklaşımla yürütülecekse, bu durumda yeni bir
anayasa yapmanın da bir anlamı yoktur”
Yeni Anayasa çalışmalarının vesayetçi bir yaklaşımla
yürütülmemesi gerektiği vurgulanan açıklamada, “Bu süreçte halkın duygularıyla
oynanmamalı ve tartışmalar gereksiz yere uzatılmamalıdır. Artık konuşmaların
ötesine geçilerek somut adımlar atılmalıdır. Ayrıca, yeni anayasa çalışmaları
vesayetçi bir yaklaşımla yürütülecekse, bu durumda yeni bir anayasa yapmanın da
bir anlamı yoktur. Mevcut olanın ruhuna ve iskeletine dokunmadan yeni bir
anayasa yapmak, milleti ‘yeni’ adı altında eskinin ideolojik ve vesayetçi dar
kalıplarına hapsetmektir.
Bir anayasaya değiştirilemez maddeler eklemek,
vesayetçi bir yaklaşım sergilemek, gelecek nesillerin iradesini yok saymak
anlamına gelir. Bu sebeple, bu toplumu tüm farklılıkları ile kucaklayan,
ötekileştirmeyip birleştiren, beraberliği içselleştiren, insan hakları ile
çelişmeyen bir anayasa için başta hükümet olmak üzere tüm siyasi partileri ve
toplumu samimi bir diyaloga ve kararlılık içinde bu önemli sürece dâhil olmaya
davet ediyoruz.” denildi.
“Çiftçilerin
arazileri ekmediği mi, yoksa ekemediği mi sorusu önemlidir. Sorunun kaynağı
çözülmeden, sıkıntılar ortadan kalkmayacaktır”
Gündem değerlendirmesinin devamında “Çiftçi ekmiyor mu?
Ekemiyor mu?” sorusuyla tarımsal faaliyetler ve çiftçilerin sorunlarının da
dile getirildiği açıklamada, “Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hazırladığı, 2 yıl
üst üste ekilmeyen tarım arazilerinin tarımsal amaçlı kiraya verilmesini
düzenleyen ‘İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine
İlişkin Yönetmelik’ 22 Ağustos 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girdi. Bu düzenlemenin amacı, 2 milyon hektarın üzerindeki âtıl tarım
arazisini üretime kazandırmak. Ancak çiftçilerin bu arazileri ekmediği mi, yoksa
ekemediği mi sorusu önemlidir. Sorunun kaynağı çözülmeden, sıkıntılar ortadan
kalkmayacaktır.” ifadelerine yer verildi.
Ülkenin dört bir yanında eylem yapan çiftçilerin,
ürünlerini satamamaktan şikâyetçi oldukları vurgulanan açıklamada, “Başta
elektrik ve yakıt olmak üzere yüksek üretim maliyetleri, çiftçilerin
topraklarını ekmesini zorlaştırıyor. Son olarak elektriğe yapılan %38'lik zam,
sulama suyunun elektrik enerjisiyle çıkarıldığı göz önüne alındığında,
çiftçilerin üretim maliyetlerinin daha fazla artmasına neden olmuştur.
Çiftçilere komisyonculardan gelen çok düşük fiyat teklifleri ise ürünleri
tarlada kurutmuştur. Bu nedenle ülkenin dört bir yanında eylem yapan çiftçiler,
ürünlerini satamamaktan şikâyetçidirler.” denildi.
“Üretim
öncesi, üretim süreci ve üretim sonrası doğru bir şekilde planlanmalı”
“Tarımda planlama yapılarak 1 yılda tarla
bitkilerindeki, 3 yılda hayvancılıktaki, 5 yılda ise bahçe bitkilerindeki
sorunlar aşılabilir.” şeklinde sorunun çözülebileceği belirtilen açıklamada şu
ifadeler kullanıldı:
“Yeni düzenleme, ekilmemiş arazilerin devlet tarafından
kiralanmasını öngörse de etkili bir denetim, dengeli maliyet-fiyatlama
politikaları ve ücretsiz danışmanlık hizmetleri sağlanmazsa, bu düzenlemeden beklenen
netice elde edilemeyecektir. Aksine mevcut sorunlar devam edecek ve yeni mağdur
çiftçiler ortaya çıkacaktır. Bu sorunları çözmek için, bir yıl öncesinden hangi
bölgede hangi ürünün yetişeceği, o üründen ne kadar verim alınacağı ve
üreticiden ürününün ne kadar alınacağı planlanmalıdır. Tarımda planlama
yapılarak 1 yılda tarla bitkilerindeki, 3 yılda hayvancılıktaki, 5 yılda ise
bahçe bitkilerindeki sorunlar aşılabilir. Üretim öncesi, üretim süreci ve
üretim sonrası doğru bir şekilde planlanmalı; kooperatifçilik geliştirilip
kamucu bir anlayışla sorunlara çözüm üretilmelidir.”
Engelli
vatandaşların işgücüne katılma oranları yükseltilmeli”
Genel Merkezimiz tarafından yayımlanan gündem
değerlendirmemizde, engelli vatandaşların işgücüne katılma oranlarının
yükseltilmesi gerektiği de belirtildi.
“Sosyal hayatta birçok sorunla mücadele etmek zorunda
kalan engelli bireylerin istihdamı, ülkemizde ne yazık ki hala daha büyük bir
sorun olarak durmaktadır.” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada, “Aralık 2011 ‘Nüfus
ve Konut Araştırması’ sonuçlarına göre ülkemizde en az bir engeli olan (3 ve
daha yukarı yaş) vatandaşlarımızın genel nüfusun içindeki oranı %6,9 (4.876.000
kişi) dur. Bugün bu oranın, 2011 yılında açıklanan oranın çok çok üstünde
olduğu düşünülmektedir. Sağlıklı değerlendirmenin yapılabilmesi için elbette ki
bu yönlü çalışmaların daha sık aralıklarla yapılması gerekmektedir. Yine aynı araştırmadan
elde edilen verilere göre Türkiye’de en az bir engeli olan nüfusun işgücüne
katılma oranı erkeklerde %35,4, kadınlarda %12,5, toplamda ise %22,1’dir.”
ifadelerine yer verildi.
“Engelli
bireylerin üretkenliği, uygun pozisyonlara yerleştirilmeleri ve olumsuz
tutumların aşılmasıyla mümkün olabilecektir”
Açıklamanın devamında, “4857 Sayılı İş Kanunu’nun
30’uncu Maddesi kapsamında; İşverenler, 50 veya daha fazla isçi çalıştırdıkları
özel sektör işyerlerinde yüzde 3 engelli; kamu işyerlerinde ise yüzde 4 engelli
bireyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun islerde çalıştırmakla
yükümlüdürler. Ancak söz konusu oranlar engelli vatandaşlarımızın iş ihtiyacını
karşılamaktan bir hayli uzaktır.
Bu oranların daha yukarıya çıkarılması engelli
vatandaşlarımızın işgücüne katkılarını artıracaktır. Engellilerin işe yerleşmesi
kadar, onların işte sürekliliğini sağlamak da ciddi bir problemdir. İşe giren
birçok engelli, kısa sürede işten ayrılmak zorunda kalabiliyor. İşverenler
genellikle bedensel, görme veya işitme engelli bireyleri tercih ederken,
engelleri olan kimi bireyler de iş gücünün dışında bırakılıyor.
En büyük sorunlardan biri de toplumdaki önyargılardır.
Engelli bireylerin üretkenliği, uygun pozisyonlara yerleştirilmeleri ve olumsuz
tutumların aşılmasıyla mümkün olabilecektir. Bu bağlamda, devletin denetim
mekanizmalarını güçlendirmesi ve işverenlere yönelik farkındalık çalışmalarını
artırması büyük önem taşıyor.” denildi.
“Uyuşturucuyla
mücadele ve Lice’de kolluk güçleriyle ilgili vahim iddialar”
Uyuşturucuyla mücadele ve Lice ile ilgili vahim
iddialar başlığı altında uyuşturucu ile mücadeleye dair önemli
değerlendirmelerde bulunulan açıklamada, “Ülkemizin en önemli sorunlarından biri
olan uyuşturucu bağımlılığı gençlerimizin hayatını karartmaya devam ediyor.
Bununla birlikte uyuşturucuyla mücadele etmesi gereken kimi kolluk güçleriyle
alakalı Diyarbakır’ın Lice ilçesinde ortaya atılan iddialar, durumun vahametini
gözler önüne sermiştir.” ifadeleri kullanıldı
“PKK
ve kolluk güçleri içerisindeki bazı kesimlerin uyuşturucu ekimi, hasadı ve
sevkiyatını organize ettiği iddia ediliyor”
Açıklamanın devamında vahim iddiaların detaylarına da
yer verildi: “Temmuz ayının başında, aralarında eski İlçe Jandarma Komutanı bir
Binbaşı ve eşi, bir Yüzbaşı ile korucuların da bulunduğu 23 kişinin uyuşturucu
baronlarına önceden bilgi verdiği ve uyuşturucu üretiminde kullanılan
bitkilerin ekimine göz yumduklarına dair iddialar basına yansıdı. Medyaya
yansıyan bilgiler ve halkın anlattıkları, Lice’nin ‘NarkoTerör’ün merkezine
dönüştürüldüğüne işaret ediyor. PKK ve kolluk güçleri içerisindeki bazı
kesimlerin uyuşturucu ekimi, hasadı ve sevkiyatını organize ettiği, ayrıca
üretim için devlet arazisinin kullanıldığı iddia ediliyor.”
“HÜDA
PAR olarak, uyuşturucu ile mücadelede halkımızın yanındayız”
“Uyuşturucu ekimine kimler göz yumuyor? Kimler bu
parayı kazanmakta?” sorularının yanıtlanması gerektiğinin altı çizilen açıklamanın
devamında şu ifadeler kullanıldı:
“Kaçak sigaraya dahi müsamaha gösterilmeyen bir
dönemde, Lice’de uyuşturucuyla etkin bir mücadelenin yürütül(e)memesi, akıllara
‘kirli ilişkiler hangi boyutta’ sorusunu getiriyor. Uyuşturucu ekimine kimler
göz yumuyor? Kimler bu parayı kazanmakta?Bu sorulara cevap bulunmadan,
uyuşturucu belasından kurtulmak mümkün değildir.
Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki bu vahim iddiaların
araştırılmasının, sorumluların tespit edilerek adalet önüne çıkarılmasının,
toplumun huzuru, gençlerimizin geleceği ve ülkenin güvenliği açısından çok
elzem olduğunu vurguluyoruz. Uyuşturucu üretiminin ve ticaretinin önüne geçmek
için tüm birimlerin koordineli bir şekilde hareket etmesi gereklidir.
Gençlerimizin hayatını karartan bu bataklıkla mücadele, herkesin ortak
sorumluluğudur. HÜDA PAR olarak, bu mücadelede halkımızın yanında yer aldığımızı
ve sorunun kökünden çözülmesi için her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu
bir kez daha ifade ediyoruz.”
“Annelik
teşvik edilmeli, çocuk bakımı ve eğitimi maddi ve manevi olarak
desteklenmelidir”
“Aile Bakanlığı’nın, çalışan kadınlara yönelik
hazırladığı iş hayatının kolaylaştırılması konusundaki projeleri değerlidir.”
denilen gündem değerlendirmesinde şu hususlara vurgu yapıldı: “Kadınlara
istihdam sağlarken; ailesini ve çocuklarını ihmal etmemesi için çalışma ortamlarının
iyileştirilmesi, çocuklar için kreş ve bakım hizmetlerinin sağlanması, özellikle
çalışan annelerin iş yükünün hafifletilmesi gerekir. Kadın istihdamı konusunda
çalışmalar yapılırken, dışarıda çalışmayıp çocuklarının bakım ve eğitimi gibi
zorlu ve önemli bir görevi bizzat üstlenen ev hanımlarına yönelik destekler de mutlaka
artırılmalıdır.”
Kadının çalışması meselesinde dengeli politikalar izlenilmesi
ifade edilen açıklamada, “Her geçen gün düşen nüfus artış hızı, ülkenin
kalkınmasını derinden etkileyecek bir meseledir. Bu konuda öncelikle yapılması
gereken, çalışan evli kadınlar açısından anneliğin teşvik edilerek çocuk bakımı ve
eğitiminin maddi ve manevi olarak desteklenmesidir. Kadının çalışması
meselesinde dengeli politikalar izlenmeli. Çalışan kadın desteklemekle
birlikte, evde çocuklarına bakmak isteyen kadınlar da desteklenmeli, kadınlar
çalışmak istediği için çalışmalı, çalışmak zorunda kalmamalıdır.” denildi.
“İnşaat
sektörü son yirmi yılın en büyük krizini yaşamakta”
İnşaat sektörünün sorunlarını da ele alan Genel Merkezimizin yayımladığı gündem değerlendirmemizde, “Mevcut ekonomi
yönetiminin göreve başlamasının üzerinden bir yıllık süre geçti. Bu sürede %8
olan merkez bankasının politika faizi aşamalı olarak %50’ye yükseltildi. Yüksek
faiz politikası ile enflasyonu düşürmenin hedeflendiği; bunun için ekonomik
daralmanın öngörüldüğü, bu doğrultuda piyasada var olan talebin düşürülmesi
gerektiği ekonomi yönetimi tarafından sıklıkla belirtilmektedir. Ancak bu
politikalar, talep ile beraber arzın da düşmesine neden olmaktadır. Bunun
sonucu olarak üretim azalmış ve üretime dayalı birçok sektör durma noktasına gelmiştir.
Bu sektörler arasında inşaat sektörü ise son yirmi yılın en büyük krizini
yaşamakta, adeta can çekişmektedir.” ifadeleri kullanıldı.
“Sorunun
çözümü için öncelikle ekonomi faiz kıskacından kurtarılmalı, üretim
maliyetlerini düşürecek etkili tedbirler alınmalı”
Gündem değerlendirmemizde inşaat sektörünün önemine
vurgu yapılarak konut üretiminin durma noktasına gelmesiyle barınma ve yüksek
kira sorunlarının daha da artacağına dikkat çekildi.
“İnşaat sektörü; beraberinde yüzlerce sektöre
hareketlilik kazandırmakta ve insanoğlunun beslenme ihtiyacından sonraki en
temel ihtiyacı olan barınma ihtiyacının teminini sağlamaktadır. Bu anlamda
inşaat sektörü, ekonomik olarak ülkemizin en büyük sektörlerinden biridir. İnşaat sektörünün yaşadığı büyük krizin devam
etmesi halinde yeni ekonomi politikalarında belirlenen özellikle büyüme ve
istihdam hedeflerinin gerçekleşmeyeceği görülmelidir.
İnşaat sektöründe talebin durması nedeniyle konut
üretimi minimal düzeye inmiştir. Konut arzının bitme noktasına gelmesi yakın
zamanda oluşacak yüksek talebi karşılayamayacak, bunun sonucu olarak konut
fiyatlarında artışın da önü alınamayacaktır. Nitekim konut üretiminin durma
noktasına gelmiş olması sebebiyle önceki dönemde yaşanan aşırı kira artışları
yeniden gündemdedir. Sorunun çözümü için öncelikle ekonomi faiz kıskacından
kurtarılmalı, üretim maliyetlerini düşürecek etkili tedbirler alınmalıdır.”
“Enflasyon
muhasebesi” tartışmaları
“Enflasyon muhasebesi” tartışmaları ile ilgili de
değerlendirmelerde bulunulan açıklamada, “‘Enflasyon Muhasebesi’ tartışmaları
şu sıralar gündemde. Bir taraftan mali müşavirlerin ekstradan oluşacak iş
yoğunluğu ve bunun mükellefler için yol açacağı ek maliyet uyarıları sürerken diğer
taraftan işletmelerin karşılaşabileceği muhtemel vergi artışları etrafında
değişik uyarılar ve açıklamalar yapılmaktadır. Bu alanda vergilendirmede ‘Enflasyon
Muhasebesinin’ neleri veya kimleri ne kadar olumsuz etkileyeceğine dair farklı
tartışmalar yürütülüyor.” denildi.
“Vergi
kazanca göre tahsil edilmeli; az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi
alınması esas alınmalıdır”
Vergide adaletsizliğinin vurgulandığı açıklamanın
devamında şu ifadelere yer verildi:
“Enflasyon muhasebesinde Maliye’nin nasıl bir tavır
takınacağı henüz netleşmiş olmamakla beraber, içinden geçtiğimiz sancılı
ekonomik süreçte mükellefleri zor durumda bırakacak yeni vergi uygulamalarından
da kaçınmak gerekmektedir.Ancak vergi sisteminde bir türlü çözülemeyen
sorunlardan bir tanesinin ‘vergi adaletsizliği’ olduğunu bu vesileyle bir kez
daha vurgulamakta yarar görüyoruz.
Vergi kazanca göre tahsil edilmeli; az kazanandan az,
çok kazanandan çok vergi alınması esas alınmalıdır. Mevzuattaki bazı açıklardan
da yararlanmak suretiyle her dönemde devasa büyüklükteki şirketlerin ödedikleri
komik vergi miktarlarının gündem olması, keza kimi şirketlerin muhasebe
oyunlarıyla vergi ödemekten tamamen kurtulması, adil bir vergilendirme
yapılamadığına dair kanaati pekiştirmekte ve kamu vicdanını yaralamaktadır.
Bunun yanında toplam vergi gelirleri içinde dolaylı
vergilerin oranının gelir ve servetten alınan vergilerin iki katına yakın
olması, adil bir vergilendirme sisteminin oluşması açısından ayrıca çözülmesi
gereken önemli bir husustur.”
ABD
ve işgal rejiminin müzakere oyunu ve Lübnan’ı işgal hazırlığı
Genel Merkezimizin yayımladığı gündem
değerlendirmemizde son olarak dış gündeme dair “ABD ve işgal rejiminin müzakere
oyunu ve Lübnan’ı işgal hazırlığı” konusu ele alındı.
Müzakere oyunlarına karşı tüm bölge ülkelerini tepki
göstermeye davet edilen açıklamada “Siyonist işgal rejiminin Gazze’de 10 aydır
sürdürdüğü soykırımın her bakımdan destekçisi olan ABD, işgal rejiminin
şartlarını dayattığı müzakerelerle yeni bir oyun sahnelemektedir. İşgal
rejiminin Gazze’deki varlığını koruyan ABD, Mısır sınırındaki Philadelphia Koridoru’nda
sözde uluslararası barış gücü kurulmasını ve görev gücünde soykırımcı israile
denetleyici roller verilmesini önermektedir. ABD’nin işgali meşru hale
getirmeye çalışan önerisine karşın siyonist Netanyahu, Philadelphia Koridoru’nun
yanı sıra Gazze Şeridi’ni ikiye bölen Netzarim Koridoru’ndan da çekilmeyi
açıkça reddetmiştir. Filistin’in yanı sıra Mısır’ın da egemenliğini tehdit eden
bu ikircikli oyuna karşı Mısır başta olmak üzere tüm bölge ülkeleri tepki
göstermelidir.” denildi.
“Soykırımı
aralıksız sürdüren ve bölgede yaymaya çalışan işgalciler cesur liderlerin
inisiyatifiyle derhal durdurulmalıdır”
Açıklamanın son bölümünde işgal rejimi ve ABD’nin
Lübnan’ı işgal etme hazırlığına dikkat çekilerek şunlar kaydedildi:
“Bugün Filistin topraklarında bilfiil devam eden işgal,
Mısır’ın yanı sıra Lübnan topraklarını da açıkça tehdit etmektedir. Daha önce
Lübnan’ı ‘taş devrine döndürmekle’ tehdit eden işgalciler, açıkça Lübnan’la
savaşa gireceklerini ve bu doğrultuda hazırlıklarını tamamladıklarını ilan
etmiştir. Nitekim son günlerde Lübnan’a yönelik kapsamlı hava saldırıları
düzenlemiştir.
Gazze’de göz yumulan, durdurulmayan işgalciler ABD’nin
de desteğiyle tüm bölgeye bir virüs gibi yayılmayı hedeflemektedir. Soykırımı
aralıksız sürdüren ve bölgede yaymaya çalışan işgalciler cesur liderlerin
inisiyatifiyle derhal durdurulmalıdır.”